Prof. Dr. Anış ARIBOĞAN

Prof. Dr. Anış ARIBOĞAN

Ayrılık

Üniversite hastanemizde kalp nakli ilk defa hayata geçiyordu…

Kalp cerrahları ve biz anestezistler çok ciddi bir heyecan içindeydik. Nakil adayımız yaklaşık dört aydır hastanemizde yatmakta olan ve yeni bir kalbe sahip olma şansını sonuna kadar zorlamaya kararlı duran 54 yaşında mimar bir erkek hasta idi. Onu erken yaşta ileri derecede kalp hastası yapan talihsiz durum ise tiroid bezlerinin kontrol edilemez biçimde aşırı çalışmasıydı. Ancak kalp güçlendirici ilaçların desteği ile hayata tutunabilen hasta bu bekleyiş sürecinde kalp nakli ameliyatına hazırlık amacıyla bir de tiroid bezlerinin alınması şeklinde ciddi bir cerrahi geçirmek durumunda kalmıştı. Bu ameliyat için uyguladığımız anestezi süresince ne derece yüreğimizin hopladığını, elimiz ayağımızın nasıl buz kestiğini de burada söylemeden geçemeyeceğim. Neyse sanatımız bizi mahcup etmemiş ve hasta hiçbir şey olmamış gibi yine organ bekleme sürecine girebilmişti.

Nakil için organ haberi beklemek zordur….

Organ bağışı için ihtimaller maalesef o kadar düşüktür ki insanların vicdanı için dua etmekten başka birşey gelmez elinizden. Şanslıydık, bu sefer bizim ve hastamızın duaları çabuk kabul olmuştu ve beklenmedik bir anda Diyarbakır’dan, hastamız için kalp dokusu uygun, organ bağışı yapmış bir beyin ölümü vakası olduğu haberi bizlere ulaşmıştı. Bağışçı, 16 yaşındaki gencecik bir kız çocuğunun ailesi idi. Silahlı bir çatışmada kafasından yaralanan genç kızda beyin ölümü gelişmiş ve aile organ bağışını kabul etmişti. Genç bir kızın acı kaderi bizi ciddi biçimde yaralarken yaşamak için her şeyi göze alan genç bir adamın yakaladığı şansa da çok seviniyorduk aynı anda. Bu durum bir insan için kolayca yaşanılabilecek olağan bir duygu akışı değildir aslında. Ancak hekimlik sanatımız bir kişinin acısını bir başkasının neşesine çevirmek ve bu arada hiç dağılmadan dimdik işini yapabilmek konusunda bize zor başarma sorumluluğu vermiştir. Yaptığımız, bize öğretilen, öncelikleri şaşırmamaktır.

Nakil için organ bulunması iç dünyanız farklı sorumlulukların ayaklanmasına sebep olur…

Önce sonsuz bir heyecan ve coşku hissedersiniz hastanız için fakat hemen sonrasında ciddi bir endişe ve ölüm kaygısı sarar sizi. “Ya hastaya birşey olursa? Ya işler yolunda gitmezse?”diye ödünüz kopar, çünkü bilirsiniz ki bu hastanın son şansıdır ve dönüşü yoktur. Yine de hiç belli etmeden işinizi yapar, hasta ve yakınlarına moral verip yüreklendirirsiniz. Aslında tedirginliğiniz donanım ve deneyimimizle ilgili değildir, ama yine de işlerin yolunda gitmesi için bin duayı birden etmekten kendinizi alıkoyamazsınız.

Tekrar dünya gerçeklerine dönersek….

Evet, kalp nakli için uygun bir bağışçı haberi gelmiştir, ama bu sırada ülkemizde siyasi anlamda ciddi bir hareketlilik ve olağanüstü hal durumu mevcuttur. Nakil organların canlılıklarını koruyabilmeleri için de en kısa zamanda transfer edilmeleri gerekmektedir. Diyarbakır-Adana aktarımı için en hızlı ulaşım yolu da havayoludur ne yazık ki… Ne yazık ki diyorum çünkü bu esnada çok özel siyasi şartlar nedeniyle sivil ve askeri havacılık ciddi bir denetlenme altındadır. Diyarbakır’dan Adana’ya sivil uçuş saatleri organın koruma zamanına uymazken özel uçuşlar için izin de verilememektedir. Zor bir durumdur bu! Organ karşımızda, biz burada; ama buluşamıyoruz! Kalbi nasıl yeni evine getireceğiz heyecanı içinde çabalıyoruz.

Bekleyiş sonsuz, heyecan sınırsız ama vazgeçmek yok!

Bu mesleğimizin karakterinde var! “İşte o an geldi” dediğinizde hastanız ve hedefleriniz dışında her şey anlamsız gelir size; gözünüz kararır. Hiçbir şey hastanız için en doğru olanı yapmanızdan öteye gidemez! Bu durumda da o ameliyat yapılmalı ve hasta yeni kalbine kavuşturulmalıdır, o kadar!

Hekimlik bir tutkudur…

O başarma ve yararlı olma arzusunu beslemezseniz sonuca ulaşamazsınız. Hekimlik bir meydan okuma sanatıdır bir anlamda da. Ancak meydan okurken, hastanızı, geleceğini ve ailesini de yanınızda götürürsünüz. Bunun vicdani sorumluluğu sizi eyleminizden çok daha fazla yoran, hatta tüketen bir ruh halidir aslında. Biz de kalbin nakil bilgisini almışız ya, bizi hiç kimse durduramaz artık! Hasta ve yakınları da bu maceraya dünden hazır; hiçbir tereddütleri yok! Heyecan zirvede ama organla kavuşamıyoruz.

Şükürler olsun beklenen acil yardım silahlı kuvvetlerden geldi…

Bir askeri kargo uçağı imdadımıza yetişti ve kıymetli kalp cerrahı hocamız daha önce hiç binmediği dev bir askeri kargo uçağı ile küçücük bir kalbi çıkarmak için Diyarbakır’a hareket etti. Söz konusu bir insan hayatı olunca, ‘siyasi’ olağanüstü hal nasıl bir anda ‘insani’ olağanüstü hale dönüştü. Bu da kadirşinas millet karakterimiz için bir başka kıymetli örnek belki de.

Gelelim geride kalan biz anestezi ve cerrahi ekip üyelerine…

Hepimizde bir düğün dernek havası, organ daha ortada yokken hastamızı hazırladık uyuttuk. “Olsun; gelirler nasıl olsa! Biz hastamızı eksiksiz hazırlayalım, pırıl pırıl cerrahiye teslim edelim” ruh halindeyiz. İhtimaller aklımıza geldikçe titriyoruz bu arada ama “git başımdan kör şeytan” kararlılığında da önümüze bakıyoruz.

Ve sonunda kalbimize kavuştuk…

Genç kızın sağlıklı kalbi başarılı bir ameliyatla hastamızın göğüs kafesinde yerini aldı. Ameliyat süresince hiçbir ciddi problem olmadı ve yaklaşık 24 saatlik bir serüvenin sonunda hasta gayet iyi koşullarda yoğun bakım ünitesine aktarıldı. Tüm ekipler coşkuyla kucaklaştı çünkü işin en zorlu olan etabı olan cerrahi kısmı başarılmıştı. Hastamızın yoğun bakım süreci de oldukça sakin geçti. Her şey yolunda gitti; hasta kolaylıkla solunum cihazından ve yapay kalp pompasından ayrıldı. Kalp yeni sahibini sevdi, itiraz etmedi. Mutlu, çok mutluyduk…

Sıra artık başarının basınla paylaşılmasına gelmişti..

Kalp naklinde görev alan tüm hekimler basın toplantısı için kalabalık bir basın ekibi ile hastanemizin toplantı salonunda buluştuk. Basın mensupları hasta kadar kalbin sahibini genç kızın öyküsüne de merak duyuyorlar, ısrarla organ bağışçı genç kızın başına gelenlerden bir öykü yakalamaya çalışıyorlardı. Sunumu yapan sevgili cerrah hocamız ise bu içerikteki soruları basit ve kısa cevaplarla geçiştirerek bağışçı aileyi incitecek herhangi bir hatalı ifade kullanmamaya çalışıyordu. Ayrıca biz hekimlerin bütün dikkati artık nakil hastamız üzerinde yoğunlaşmıştı. Belki derinlerde ruhumuzu parçalayan bu acıklı öyküden, dikkatimizi hastamıza vererek korunuyorduk. Önceden de belirttiğim gibi, bir yastan hayat yaratırken dimdik işini yapabilmek kolay değildir. Bu arada hocamız bağışçı ile ilgili kısa cevaplar verdikçe merak daha da artıyor, basın mensupları inatçı bir ısrarla transfer anını, hasta yakınlarının duruşunu, genç kızın öyküsünü sorgulayarak en iyi hikayeyi yakalamaya çalışıyorlardı. Sonunda kalp cerrahı profesör hocamız derin bir iç geçirdi ve sesi titreyerek patladı: “Siz hiçbir annenin kızının kalbini taşıyan buzluk kutusuna el salladığını gördünüz mü? Ya da buzluğu öperek evladıyla vedalaşma anını yaşadınız mı? Size söyleyecek bir şey bulmakta zorlanıyorum çünkü ben o anları zihnimden atamıyorum ve bu hatıraya saygısızlık yapmak istemiyorum; hepsi bu!”

Taş kestim. Tüm salon taş kestik…..

Aman Tanrım! Bir annenin evladını onun küçücük kalbinde görmesi ne demektir anlayabiliyor musunuz? Bu insanların başka insanlara can olabilmek için evlatlarının organlarını bağışlarken yürekleri nelere dayanıyor, o ayrılığı nerelerde simgeleştiriyorlar hiç hayal edebiliyor musunuz? Bunları düşününce artık hastanın öyküsünün, seyahatin nasıl geçtiğinin veya buzluk kutularını kimin taşıdığının bir anlamı var mıdır? Söyleyin, her şey ne kadar sıradan gelmiyor mu? Bütün salon susmuştu, kimse konuşamıyordu. Sanırım hepimiz birkaç saniyeliğine kendimizi o anne veya babanın yerine koymuş, çocuklarımızı, sevdiklerimizi o buzlukta düşünüp dağılmıştık.

Öykünün bir de mutlu tarafı var tabii…

Organ nakli hastamız yeni kalbiyle kısa sürede iyileşerek hastaneden taburcu oldu. Şimdi yeni hayatına uyum sağlamaya çalışıyor. Beni soracak olursanız, kalbim hala evladı ile vedalaşan o bağışçı annenin çaresizlik anında ve ona tüm kalbimle şöyle seslenmek istiyorum: “Siz kızınızın kalbiyle yalnızca bir insana hayat vermediniz, hepimize çok büyük bir hayat dersi verdiniz!”…