03:18
“Saat tam 03:18’di” diye haykırıyordu hasta yakını, hastanın tek kızı.
Ölüm haberini az önce vermiştim genç kıza. Hiç durmadan anlatıyordu olanca yüksek sesiyle “Uyku sersemiydim hocam, ama saate baktım. Üçü tam on sekiz geçiyordu. Yıllardır bu telefonu bekliyorduk. Yıllardır “karaciğer bulundu” telefonunu bekliyorduk. Annemin karaciğeri sonunda bulunmuştu. Koşarak geldik hastaneye. Annem ameliyata girerken hiç korkmuyordu. “Korkmuyorum merak etmeyin!” son sözleriydi onun. Biz ona yıllardır bebek gibi baktık ama hastalık yapıştı bir kere annemi bitirdi, tüketti. Ameliyatı kaldıramadı. Saat tam 03:18’de hayatımız değişti hocam!” diye çırpınıyor hiç bir yere sığamıyordu genç kız.
Hastalık nedeniyle bedeni tükenmiş ama aklında yalnız ailesi, en çok da kızı olan bir anneye karaciğer nakli yapmıştık. Çocuğu için yaşamak istiyordu ama vücudu izin vermedi. Ne yapsak işe yaramadı, ameliyat başarılı oldu ama ve ölüm kazandı…
Hastanın kızına, o güzel kızına az önce haber vermiştim. Öncesinde hastanın eşiyle buluşmuştuk. Zavallı çaresiz adam “karımın acıları bitti” ile “keşke karım yaşasaydı” gelgitleri arasında besbelli bitkin uğunuyordu. Oysa genç kız haykırıyordu isyanla, çaresizlikle, canı acıyarak ama kibarlığını hiç bozmadan.
“Deneme sınavından geliyorum hocam. Annem istedi diye gittim sınava. Psikolog olacağım, anneme söz verdim. Anneme bakacaktım, ona destek olacaktım. Annem beni bekleyecekti, sözünü tutamadı hocam…”diye sıralıyordu hayal kırıklıklarını gözyaşları sel olurken.
Perişandım, perişan ediyordu beni bu haykırışlar. Acaba kalbim bu acıya ne kadar dayanabilecek diye düşünüyor, zorlanıyordum. Hıçkırıklar boğazımda, gözyaşlarım göz pınarlarımda takılı kalmıştı. Hekim olmanın ötesinde ben de bir anneydim ve evladın annesine ağıtını, yalnızlığı, çaresizliği tüm kalbimle hissediyordum. Kendimi tutamadım, karşılaşabileceğim hiçbir aksi reaksiyondan çekinmeden kucakladım onu. Tanrım! Sanki ailesinden biriymişim gibi sarsılarak omuzlarımda ağlıyordu. Ben de ağlıyordum ama yüreğimde. Yoğun bakımda çalışıyorsanız yüreğinizle ağlamayı öğrenirsiniz. Gözyaşlarınız sıcak, sımsıcak içinize akar ve siz işinizi yaparsınız; yoksa taşıyamazsınız bu hayatı.
Zaman akıp gitti ama o akıllı kızın haykırışlarını hiç unutmadım. Annesini yitirmenin ötesinde bir isyanı vardı yaslı yüreğinde. Annesi yıllardır karaciğer nakli bekleyen bir hastaydı ve süre uzadıkça hayatta kalma şansının azalacağı onlar için bir sır değildi. Onun isyanı bir türlü bulunamayan organa idi. İsyanı çok yakınında duran, elini yalvararak uzattığı fakat bir türlü ulaşamadığı karaciğere idi. Sonunda o şansı yakaladıklarında ise iş işten geçmişti. O yeni karaciğeri taşıyacak beden çoktan eskimişti.